Düşünüyorum da benim annem ve babam ne kadar şanslılarmış...Üç çocuğuna birden üniversite okutmuşlar, ne ders, ne ödev, ne veli toplantısı, ne kurs ne özel öğretmen bunların hiç birinden habersiz...sessiz...sakin...kendi halinde.
Okuldan eve geldiğimde ,ayakkabılarımı bir yere kabanımı, çantamı başka bir yere fırlattığımı hiç hatılamıyorum ben. Bir şeyler atıştırıp hemen ödevlerimin başında bulurdum kendimi, kimse beni uyarmadan, tek kelime etmeden...ödevlerimi bitirip kendime kalan zamanın keyfini çıkarmak gibisi yoktu benim için.
Tamam şimdi ki kadar çok uyaran yoktu etrafta TV bile ben ilk okula giderken evimize girmişti, ondan öncesi evinde TV olan komşu teyzelere gidip çay, kahve, sohbet eşliğinde gürültüden tek kelime anlamadığımız ama karşısında olmaktan zevk duyduğumuz anlardı. Benim dönemimdeki çocuklar oyuncakla oynar, her ay düzenli çıkan Ayşegül kitaplarını ezberlemekle gün geçirirdi haa bi de gazeteler bazan kartondan bebekler ve kıyafetlerini verirdi onları kesip giydirip soyundurmak en zevk veren şeylerdi ...
Şimdi, bilgisayar, oyun konsolları, mp3 çalarlar, sürekli yeni çıkan dünya paralar dökülen oyunlar vs...ee tabi çocukların ders çalışmaya ne halleri ne de vakitleri kalıyor haklı olarak:)) bunları anladım da yine de herşeylerini bir yerlere fırlatmalarını, bu kadar dağınık olmalarını, bu kadar rahat olmalarını inanın anlayamııyorum....hasırları yansa mısırları yanmaz durumda hepsi ama heppsiiii.
Kesin bir yerlerde hata yapıyoruz ama nerde...bazan bu işleri başımıza psikologların açtığını düşünmüyor değilim...bizim zamanımızda annelerimiz, çocuklarınızı nasıl yetiştirmelisiniz diye kitap mı okurlardı? yada ufacık birşeyde pedegoglara mı koşarlardı? bu kadar çocuk odaklımıydı aileler...Bizler daha hamileliğin ilk haftasında kitaplar okumaya, pedegoglardan yardım almaya başladık her şey mükemmel olmalı, en güzel, en zeki, en başarılı, en yetenekli çocuklara ulaşmak için insan üstü çabalar göstermeye başladık...daha üç yaşlarına gelmeden, baleye, spora, resime aktiviteden aktiviteye koşturur olduk...bırakmadık evde oyuncaklarıyla oynasınlar, oyuncak dışındaki şeylerle hayal kurup birşeyler yaratsınlar...vallaaa bi rahat bırakmadık çocukları şimdi de şikayet eder olduk galiba...bu kadar doyumsuz, bu kadar mutsuz, hiç bir şeye değer vermeyen, hayal kurmayı, beklemeyi, çaba göstermeyi bilmeyen çocuklar yarattık elbirliğiyle...
Bu aralar çok kafa yorduğum bu konuda yine de çaresiz durumdayım...kendisinin ön ergen olduğunu söyleyen, öğretmenlerinin hem kişilik hem akademik başarısından çok memnun olduğu oğlum evde başka bir çocuk oluveriyor. Tüm başkaldırılar bana farkındayım sakinnn olmalıyım...
Geçen hafta yaşadığımız küçük bir olayla yazıma son veriyorum...Sosyal sınavından bir gece önce her zaman ki gibi sınava son gece çalışılıyor anne lütfen yardım ett arkadaşlarım hep anneleriyle çalışıyor sen beni yalnız bırakıyorsun... yine damardan kurulan cümlenin sonunda kitabı elime alıyorum yığınla konu bir gecede çalışmak mümkün değil delleniyorum susuyorum...beraber okuyoruz, sonra soru soruyorum hepsi çorbaaaaa, dayanamıyorum söylenmeye başlıyorum, bir daha okuyoruz, tekrar soruyorum pek değişen birşey yok...bağırmaya başlıyorum, kızıyorum, sabrım doluyor bırakıyorum....bizim ön ergen sinir yapıyor oda bana bağırıyor ne kadar kötü bir anne olduğumu söylüyor, hiç yardımcı olmadığımdan yakınıyor, kapılar çarpılıyor ve yatılıyor...
İki gün sonra anne sosyal sınavından kaç aldım biliyormusun?? ben cevap veriyorum inan duymak dahi istemiyorum...duysan iyi olur anne seksendokuz bu da sana kapak olsunnnnn...o kadar kızmana değdi mi???
Sevgi ve selamlar...
6 Ocak 2012 Cuma
2 Ocak 2012 Pazartesi
İşte geldi yeni yılllllll
Günlerdir öldürdük kendimizi, yılın muhasebesini yaptık,düşündük taşındık, eksikleri not aldık, yapamadıklarımız için hayıflandık,yapabildiklerimizi düşünüp derin bir nefes aldık mutlu olduk...Alışveriş çılgınlığı yaşadık, ne de olsa yeni bir yıla giriyoruz, sevdiklerimizi mutlu etme zamanı dedik, çoluk çocuk coştuk da coştuk...Planlar yapıldı, kıyafetler hazırlandı herşey tam tekmil büyük gece geldi...geldi de noldu başımız göğe mi erdi...
Sabah yeni yılın ilk günüyle gözümüzü açtık ne değiştiiii, aynı yatakta uyanıp, aynı masada aynı kahvaltıyı yaparak güne başladık...başlamak denirse buna geceden kalma baş ağrısı, yorgunluk, tatsızlık...ertesi günü düşünüp yapılması gerekenler sıralandı film şeriti gibi gözümde...
Allah'tan imdadıma her sene hiç kaçırmadığım Viyana Flarmoni orkestrasının müthiş yeni yıl konseri yetişti...Ruhumu şenlendiren nefis müzik ziyafeti sonrasında, pazar günün olmazsa olmazı mutfak alış verişi yapıldı. Eve gelinip mutfağa girilerek bir daha çıkılmadı:)) ertesi günün yemeği hazırlandı, Berti'nin okulda yemesi için nefis salata ve sandviçleri hazırlandı streçlenip dolaba kaldırıldı.Birkaç dakikada bir Berti'ye ödevleri hatırlatıldı. Bir saatlik ödev beş saatde bitirildi. Anne kendi kendine sinir krizleri geçirdi..
Odasını sıkıldığı için kullanmayan oğluş salonun her bir köşesini çanta, defter, laptop, ayakkabı, psp , bilumum kağıtlarla tımarhaneye çevirdi.
Anne baba oturup bir çay keyfi yapmak için koca salonda yer bulamadı...nedense ortalarda avaz avaz bağıran bir kadın bulundu...daha sonra ortalık saniyesinde oturulur hale getirildi...çaylar içildi ödevler bitmeyen senfoniye döndü...anne sinirinden iki paket çekirdek yiyip göbeğine bakarak pişmanlık duydu daha sinirlendi.Anne uyuya kaldı, ödevlerim bitti beni yatırırmısın sözcükleriyle uyandırıldı...uyandırıldı ama daha tuvalete gidilip su içme faslı bitmeden uyandırıldığı için sinirlerine sinir ekledi...veletişko yanaklardan öpülüp sıkı sıkı sarılarak yatırıldı...veeee anne kendini yatağın sıcaklığına teslim ettiii...
Sabah altıda çalan saat hırsla kapatıldı, onbeş dakika sonra çalan telefon bertaraf edildi.Berti'nin çalan telefonuyla son ihtar alınarak yataktan kalkıldı...yirmi dakika kadar süren çabayla Berti yataktan sökülerek alındı bu arada kahvaltısı hazırlandı.Bir gözü açık diğeri kapalı halde ağzına birşeyler tıkıldı veeeeee yedi otuzda servise yetiştirildi...
Kahvaltı yapılırken laptop açıldı kaçırılan gündem yakalandı...Facebook'da kimler ne yapmış ne etmiş itinayla gözden geçirildi,günaydın yazısı yazılarak hazırlanılıp evden çıkıldı...
Buz gibi hava yüzüne değince derin bir nefes alınıp, kulağında şahane bir müzikle ofisin yolu tutuldu...
İşte tipik her daim yaşanan yeni yılın ilk günleri böyle geçti bizde, anladığınız üzere başımız göğe ermedi takvimde küçük bir değişiklikti sadece bu kadar büyütmeye ne gerek vardı...
Aslında yeni yıl değil, gözümüzü açtığımız her yeni gün bir umut,başka bir heyecan...bu umudu ve heyecanı hiç kaybeymeden, her daim her gününüz, yeni yıl sevinci ve coşusuyla dolsun....
Bu arada genel istek üzerine bu yazımdan itibaren, yazı karakterimi değiştiriyorum...Aslında bu karakterin beni çok yansıttığını söylesemde, okumakta zorlandığını söyleyen başta Davit olmak üzere diğer dostları kırmamak ve onları daha fazla yormamak adına yapılan küçük bir değişiklik inşallah bunu beğenirsiniz yoksa şansınızı fazla zorlamayın derim:))
Sabah yeni yılın ilk günüyle gözümüzü açtık ne değiştiiii, aynı yatakta uyanıp, aynı masada aynı kahvaltıyı yaparak güne başladık...başlamak denirse buna geceden kalma baş ağrısı, yorgunluk, tatsızlık...ertesi günü düşünüp yapılması gerekenler sıralandı film şeriti gibi gözümde...
Allah'tan imdadıma her sene hiç kaçırmadığım Viyana Flarmoni orkestrasının müthiş yeni yıl konseri yetişti...Ruhumu şenlendiren nefis müzik ziyafeti sonrasında, pazar günün olmazsa olmazı mutfak alış verişi yapıldı. Eve gelinip mutfağa girilerek bir daha çıkılmadı:)) ertesi günün yemeği hazırlandı, Berti'nin okulda yemesi için nefis salata ve sandviçleri hazırlandı streçlenip dolaba kaldırıldı.Birkaç dakikada bir Berti'ye ödevleri hatırlatıldı. Bir saatlik ödev beş saatde bitirildi. Anne kendi kendine sinir krizleri geçirdi..
Odasını sıkıldığı için kullanmayan oğluş salonun her bir köşesini çanta, defter, laptop, ayakkabı, psp , bilumum kağıtlarla tımarhaneye çevirdi.
Anne baba oturup bir çay keyfi yapmak için koca salonda yer bulamadı...nedense ortalarda avaz avaz bağıran bir kadın bulundu...daha sonra ortalık saniyesinde oturulur hale getirildi...çaylar içildi ödevler bitmeyen senfoniye döndü...anne sinirinden iki paket çekirdek yiyip göbeğine bakarak pişmanlık duydu daha sinirlendi.Anne uyuya kaldı, ödevlerim bitti beni yatırırmısın sözcükleriyle uyandırıldı...uyandırıldı ama daha tuvalete gidilip su içme faslı bitmeden uyandırıldığı için sinirlerine sinir ekledi...veletişko yanaklardan öpülüp sıkı sıkı sarılarak yatırıldı...veeee anne kendini yatağın sıcaklığına teslim ettiii...
Sabah altıda çalan saat hırsla kapatıldı, onbeş dakika sonra çalan telefon bertaraf edildi.Berti'nin çalan telefonuyla son ihtar alınarak yataktan kalkıldı...yirmi dakika kadar süren çabayla Berti yataktan sökülerek alındı bu arada kahvaltısı hazırlandı.Bir gözü açık diğeri kapalı halde ağzına birşeyler tıkıldı veeeeee yedi otuzda servise yetiştirildi...
Kahvaltı yapılırken laptop açıldı kaçırılan gündem yakalandı...Facebook'da kimler ne yapmış ne etmiş itinayla gözden geçirildi,günaydın yazısı yazılarak hazırlanılıp evden çıkıldı...
Buz gibi hava yüzüne değince derin bir nefes alınıp, kulağında şahane bir müzikle ofisin yolu tutuldu...
İşte tipik her daim yaşanan yeni yılın ilk günleri böyle geçti bizde, anladığınız üzere başımız göğe ermedi takvimde küçük bir değişiklikti sadece bu kadar büyütmeye ne gerek vardı...
Aslında yeni yıl değil, gözümüzü açtığımız her yeni gün bir umut,başka bir heyecan...bu umudu ve heyecanı hiç kaybeymeden, her daim her gününüz, yeni yıl sevinci ve coşusuyla dolsun....
Bu arada genel istek üzerine bu yazımdan itibaren, yazı karakterimi değiştiriyorum...Aslında bu karakterin beni çok yansıttığını söylesemde, okumakta zorlandığını söyleyen başta Davit olmak üzere diğer dostları kırmamak ve onları daha fazla yormamak adına yapılan küçük bir değişiklik inşallah bunu beğenirsiniz yoksa şansınızı fazla zorlamayın derim:))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)